a

‘İleri demokrasi’miz: Bir umut, üç azar, beş ceza…

Sevgili Büşra,

Bakırköy Hapishanesinden yazdığın 9 Haziran tarihli ve ‘görül müştür’ damgalı mektubun üç gün önce elime geçti. İnci gibi el yazın, kocaman kuyruklu “g”ve “y”lerin, her mektubuna mutlak eklediğin minik bir “süs”, az sözcükle çok şey anlatma becerini içeren açık mavi üç sayfayı, üç gündür cebimde dolaştırıyorum…
29/06/2012 Cumhuriyet Gazetesi – Zeynep Oral
Biliyorum, şu günlerde çok yoğunsun! Sekiz aydır tutuklusun! Ve birkaç gün sonra tutuklandığın KCK davası kapsamında ilk kez mahkemeye çıkacaksın! Diyorsun ya, “…İddianame, ek iddianame derken, savunma hazırlığı da var… Ama torbaya sokulduğum için -torba dava diyorlar ya… dava ne havada seyredecek bilemiyorum…” Ve sonra patlatıyorsun beni hiç terk etmeyecek sözlerini: “Her şey sürpriz, demokrasi aslında şaşırtma ve sürpriz rejimi olarak da tanımlanabilir. Bir umut, üç azar, beş ceza…”

Bu tanıma bayıldım. Üstelik bizimki “ileri demokrasi”… Ama korkarım ki, önceki günden sonra KESK, Eğitim-Sen temsilcileri de “torba”landıktan sonra, oranları değiştirmek gerekecek: Bizim ileri demokrasimiz, bir umut, beş azar, elli beş ceza yolunda ilerliyor…

29/06/2012 Bianet – Büşra Ersanlı

Sema Kaygusuz ve Birhan Keskin, bu iki edebiyatçı birbirlerinin dillerine, kelimelerine, algılarına buyurmuş gibiler, yani “hoş gelmişler”. Şiirle hikaye birbirini açacak, birbirine katacak.

Sema Kaygusuz’un Karaduygun hikayelerinde Birhan var “hayatındaki en uykusuz kişi olarak”. Onu buldum, üst ranzada kitaplarımın arasında. Zaten sadece beş tane şiir kitabım var; Birhan’ınkinin adı Soğuk Kazı. Kitabın içinde bir ad daha var “Dünyanın Katı Huyu”.
Konumlandırılmış duygum ikinci ada daha yakın çıktı. Sema Kaygusuz’un Karaduygu, kitabın sonlarına doğru anladığım kadarıyla, melankoli kavramının gündelik hayattan çıkmış halinin yerelliği.
Birhan ise şair, Soğuk Kazı’nın yazarı ve Karaduygun hikayelerinin gölgedeki sürücüsü, ama Sema Kaygusuz sürükleyicisi… İkisi içiçe; Bakırköy Cezaevinde benim odamda iki kitap olarak buluştular.
Sevgili Melek [Ulagay-Taylan] birini, öbürünü de sevgili Ayten [Alkan] cezaevi kapısında ders verdiği gün (3 Mart 2012) yollamış.Yollarken bilemezdi Ayten çünkü o günlerde Karaduygun daha taze basılmıştı veya daha çıkmamıştı piyasaya. Melek de, bende bir Soğuk Kazı olduğunu nereden bilsin!
İşte zindanın mazgal gücü!…

Sevgili Arkadaşlar,

Bildiğiniz gibi 2 Temmuz Pazartesi günü İstanbul KCK Davası Silivri’de başlıyor.

Türkiye’nin en temel meselesi olan Kürt sorununun çözümü için elini taşın altına koymaktan çekinmeyen Prof. Dr. BÜŞRA ERSANLI’nın da aralarında bulunduğu 193 kişi pazartesi günü, tutuklanmalarının üzerinden sekiz aydan fazla bir zaman geçmişken, ilk kez hakim karşısına çıkacaklar.

Bizler bu davada BÜŞRA HOCA’yı ve diğer arkadaşlarımızı yalnız bırakmamak için Pazartesi sabah Silivri’ye gidiyoruz. Çünkü biz de BÜŞRA HOCA gibi Kürt sorununda ÇÖZÜM İSTİYORUZ!

Bizler aynı zamanda Sivas katliamının 19’uncu yıldönümüne denk gelen 2 Temmuz Pazartesi günü, Sivas katliamında hayatını kaybeden canları anımsamak için “SİYAH” giyerek Silivri’ye gidiyoruz.

Pazartesi günü bizimle birlikte Silivri’ye gelen her arkadaşımızın bizi çözüme daha da yakınlaştıracağını biliyoruz. Hep birlikte Silivri’de olmak, umudumuzu arttıracak!

Otobüs Hareket: 2 Temmuz Pazartesi, Saat 07:00 TAKSİM, AKM önü (katılımınızı 1 Temmuz pazar sabahına kadar melektaylan@gmail.com adresine bildirmenizi rica ediyoruz.)

Not: Hava sıcaklığı nedeniyle yanınızda şapka bulundurmanızı ve kumanya getirmenizi tavsiye ediyoruz.

26/06/2012

Büşra hocaya yöneltilen tüm suçlamalara karşı bir kez daha sesimizi yükseltiyoruz:
Büşra hocaya özgürlük, üniversiteye özgürlük!

Türkiye’de Araştırma ve Öğretim Özgürlüğü Uluslararası Çalışma Grubu’nun (GITTürkiye) Büşra Ersanlı ve akademik özgürlüklerle ilgili basın toplantısı bugün (26 Haziran Salı) Taksim Hill Otel’de yapıldı. Geniş bir kitlenin katılımıyla gerçekleştirilen toplantıda, Füsun Üstel, İbrahim Kaboğlu, İsmail Beşikçi, Taner Timur, Koray Çalışkan ve Zeynep Gambetti birer konuşma yaparak Türkiye’de düşünce ve siyasete katılım özgürlüğünün ulaştığı endişe verici durumu ve bunun üniversitelerdeki yansımalarını değerlendirdiler.

Toplantıda ayrıca GITTurkiye’nin derlediği “Akademide Hak İhlalleri” başlıklı dosyanın tanıtımı yapıldı. Dosyada yer alan örnek ihlal vakalarını anlatmak üzere Nesrin Uçarlar, Onur Hamzaoğlu, Tülin Ural, Lütfiye Bozdağ ve Bahar Şahin Fırat birer konuşma yaptı.

26/06/2012 Radikal Gazetesi

İSTANBUL – Türkiye ’de Araştırma ve Öğretim Özgürlüğü Uluslararası Çalışma Grubu (GIT) üyesi üniversite mensupları, ‘Akademik Hak İhlalleri’ dosyasını dün kamuoyuyla paylaştı. Toplantıya GIT Türkiye üyesi Füsun Üstel, İbrahim Kaboğlu ve Koray Çalışkan ile üniversitelerde hak ihlallerine uğrayan akademisyenler konuşmacı olarak katıldı.
KCK soruşturması kapsamında sekiz aydır tutuklu bulunan Prof. Dr. Büşra Ersanlı’ya yöneltilen suçlamalara karşı bir kez daha sesini yükselten grup adına basın açıklamasını Prof. Dr. Füsun Üstel yaptı. ‘Akademik Hak İhlalleri’ dosyasını, üniversitelerde yaşanan baskıların sürekliliğine vurgu yapmak amacıyla Prof. Ersanlı’nın 2 Temmuz’daki duruşmasından önce kamuoyuyla paylaştıklarını söyleyen Üstel, şöyle konuştu:
“Prof. Ersanlı’nın parmaklıklar ardına konmasının tek sebebi, kimilerine göre ‘haddini aşmış’ ve elini taşın altına koymaktan çekinmemiş olmasıdır. Ersanlı’nın içeride tutulmasındaki amaç, akademisyenler de dahil olmak üzere tüm düşünen ve üreten insanlara ‘haddinizi bilin’ mesajı vermektir.”
‘Akademik Hak İhlalleri’ dosyasına göre, Kürt sorunu üzerine televizyonda yapılan değerlendirmeler, anadil üzerine çalışmalar, işten çıkarılan işçilerle yapılan eylemler akademisyenlerin işinden olmasına neden oldu. Prof. Ersanlı’ya karşı bir itibarsızlaştırma kampanyasının yürütüldüğünü söyleyen akademisyenler, “Büşra Hoca’ya ve üniversitelere özgürlük” dedi.

25/06/2012 Gülseren Onanç

“Aslolan mekânmış Gülseren” dedi Büşra. “Sekiz aydır 25 kişi ile bir mekânı paylaşınca benim gibi yanlız yaşayan bir kadın için zaman mı mekân mı sorusunun cevabının mekân olduğunu anladım.” Gözlerinde hâlâ olup biteni anlayamamanın şaşkınlığı, kızgınlık, kırgınlık ve isyanı hissediyorum. Gözlerine daha fazla bakamıyorum. İçime işliyor. Herhalde o da benim gözlerimde hiç birşey yapamamanın utancını, sıkıntısını hissediyordur. Heyecanımı gizleyemiyorum.

Bir ay önce Adalet Bakanlığı’ndan özel izin istedim, Büşra’yı Bakırköy cezaevinde ziyaret edebilmek için. İznim 12 Haziran için geldi. Büyük bir heyecan ile gittiğim cezaevinde hapishane müdürü odasına çağırdı. Beni geçen yıl mahkumlar ile yaptığım buluşmadan hatırlıyor. Hepsi cin gibi olan kadınlara “asıl suçlu siz değilsiniz, sizin burada olmanıza neden olan zihniyet” dediğimde müdahale etmiş, siyaset yapmamam konusunda beni uyarmıştı. Müdüre sordum Büşra’ya iyi bakıp bakmadıklarını. “Bizim için bütün kadınlar birdir, onlar bize emanet” dedi. Ama Büşra boşuna sekiz aydır burada diyemedim. Aynı durumda olan yüzlerde kadın ordayken tümüne sahip çıkmak gereğini ve sorumluluğunu düşündüm. Müdür Bey, Büşra’yı kütüphaneye götürmelerini söyledi. Kahve, çay servisi eşliğinde bir saatten fazla konuştuk. Gördüğüm bütün görevli kadınlar Büşra’ya saygı ve sempati ile bakıyor, yarın çıkacak bir misafir gibi ağırlıyordu…