a

27/04/2012 Bianet – Büşra Ersanlı

Yozlaşmanın zirve noktaya varışı aslında bildik cephe çarpışmaları ve sahnelerine “gerçek” kahramanlıklara (!) varamıyor. Çünkü Şvayk karakteri başlı başına insani kaçış. Düşman ile dostu hep karıştıran ve karıştırmaktan insaniyet çıkaran Şvayk bu.

Mizah sivri muhalefet yaratabiliyor kuvvetli ise… Yaklaşık 700 sayfa olan bu iki ciltlik roman tam bir kara mizah ve çok başarılı bir savaş aleyhtarı manifesto gibi…
İnsan çok dinlediği (Celal’den) bir romanı zor okuyor. Sadece çok dinlemiş olmak da değil sebep. Konu savaş ve savaşa yatkınlık olunca zorunlu olarak “kadınsız” olan bu kitabı hızla okumak kolay olmadı.
Ancak çevirisi, deyimleriyle, argosuyla, açıklayıcı dipnotlarıyla mükemmel. Sanki Türkçe yazılmış. İsimler ve askeri papaz ayinleri dışında insan kendini ülkede sanıyor.

15/04/2012 Cumhuriyet Gazetesi


En İyi Film Emin Alper’in ‘Tepenin Ardı’na değer görülürken Zeki Demirkubuz’un filmi ‘Yeraltı’ En İyi Yönetmen, En İyi Kurgu, En İyi Görüntü ve En İyi Erkek Oyuncu (Engin Günaydın) olmak üzere dört ödülle geceden döndü. En İyi Kadın Oyuncu Ödülü ise ‘Şimdiki Zaman’ filmindeki rolüyle Sanem Öge’ye gitti.

Filminde hayali bir düşman yaratan bir ailenin başından geçenlere odaklandığını anlatan Alper şöyle konuştu: “Ben gözümü açtığımdan beri iç ve dış düşmanlarla çevrili olduğumuzdan söz edilir hep. Bu nedenle bana esin kaynağı olan butün bu düşmanlarıma teşekkür ederim.”

Ödülünü başta parmaklıklar ardında olan hocası Prof. Büşra Ersanlı’ya adayan Alper, “Aynı zamanda ödülü cezaevindeki siyasetçi, belediye başkanları, gazetecilere ve geçen haftalarda kaybettiğim babama da adıyorum” dedi…

Masanın çevresinde üç konuk, üç ziyaretçi… Üç İsveç milletvekili: Desiree Pethrus Hıristiyan Demokrat Parti’den. Yıllarca partisinin kadın kolları başkanlığını yapmış, halen AB ilişkilerinde sözcü ve etkin rol oynamakta… Amineh Kakabaveh İsveç Sol Parti’den. Kökeni İranlı Kürt. Sol Parti’den milletvekili seçilmeden önce de kendini insan haklarına adamış bir eylemci… Jan Lindholm İsveç’in Yeşiller Partisi’nden…

Geliş nedenleri, demokrasimizle ilgili bilgi edinmek, son zamanlarda dış basında yer alan tüm o eleştirel yazıların gerçek olup olmadığını anlamak.
15/04/2012 Cumhuriyet Gazetesi

Biri onlara artık “demokraside” değil, Başbakan’ın deyişiyle “ileri demokraside” yaşadığımızı hatırlatınca, neredeyse küçük dillerini yutacaklardı!

15/04/2012 Milliyet Gazetesi

İKSV tarafından düzenlenen 31. İstanbul Film Festivali, dün gece Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda yapılan ödül töreni ile sonlandı. Sunuculuğunu Memet Ali Alabora’nın üstlendiği geceye damgasını vuran film, Emin Alper’in ilk filmi “Tepenin Ardı” oldu.
Bu yılki Berlin Film Festivali’nde Forum bölümünün büyük ödülü Caligari’ye ve ilk film jürisi tarafından mansiyon ödülüne layık görünen “Tepenin Ardı”, Murathan Mungan’ın başkanlık ettiği ulusal jüriden En İyi Film, En İyi Senaryo ödülleriyle döndü. Film, festivalin FIPRESCI jürisinden de ödül kazandı.

Tutuklu Prof. Ersanlı’ya selam
Murathan Mungan, En İyi Film ödülünü sunmak için sahneye geldiğinde, “Bu yıl birbirinden güzel çok film seyrettik, toplantılar uzun sürdü. Genç yetenekli gümbür gümbür yönetmenler, oyuncular, görüntü yönetmenleri geliyor,” dedikten sonra “Tepenin Ardı”nın Altın Lale’yi kazandığını açıkladı. Emin Alper ödülünü alırken yaptığı konuşmada, “Filmde küçük bir ailenin hayali düşman yaratma hikayesi anlatılıyor. Gözümü açtığım anda, iç ve dış düşmanlarla dolu bir Türkiye’de olduğumu anladım. Son derecede tehlikeli bir düşman olduğu için parmaklıklar ardında tutulan sayın hocamız Büşra Ersanlı’ya teşekkür ediyorum. Tutuklu olan bütün gazeteci, öğrenci arkadaşlarımıza da selam gönderiyorum” dedi.

14/04/2012 Bianet

İsveç Parlamentosu Hıristiyan Demokrat Parti üyesi Désirée Pethrus, “Kürt sorununda çözüm için acilen adım atılmalı” diyerek, ifade ve özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılması gerektiğini açıkladı, adil yargılanma hakkının temel insan hakkı olduğunu vurguladı.
Pethrus, Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK) adı altında yürütülen soruşmayla tutuklanan Bakırköy Cezaevi’ndeki gazeteci Zeynep Kuray ile Prof. Dr. Büşra Ersanlı’yı ziyaret etti.
Bu ziyaretin hemen ardından görüştüğümüz Pethrus, cezaevi girişinde kendisine de elle arama yapılmasından dolayı çok şaşkın olduğunu anlattı.
“Bir parlamenter olarak ziyarete gittiğim cezaevinde yapılan muamele beni şaşırttı. Bir kadın görevli beni ayrı bir odaya götürerek elle vücut araması yaptı.”
“Ersanlı ne gibi bir zarar verebilir?”

Ersanlı’nın da cezaevinden hastaneye götürülürken ellerinin kelepçelendiğini öğrendiğinde bir şaşkınlık daha yaşadığını söyledi.
“Ersanlı yurtdışında da tanınmış bir akademisyen, ve 60’lı yaşlarında bir kadın. Elleri kelepçeli olmasa da nasıl kaçabilir ya da etrafındakilere ne yapabilir ki? Ondan ne gibi bir tehlike gelmesinden korkuluyor?”
Pethrus, “Onun neden hapishanede olduğunu bile anlayamıyorken bu muameleyi anlamam mümkün değil” diyor.
Prof. Dr. Ersanlı ile gazeteci Kuray’ı ziyaret eden İsveçli parlamenter Pethrus da cezaevi girişinde vücut aramasına maruz kaldı; Pethrus Türkiye’deki uzun tutuklulukları, Kürt sorununda gelinen noktayı ve ifade özgürlüğü önündeki engelleri eleştirdi.

11/04/2012 Radikal Gazetesi – Cüneyt Özdemir

Gelin görün ki konuştuğum cemaate yakın isim bunu bir ‘jest’ olarak görmüyor. Hatta konuştuğum aynı isim “Büşra Ersanlı’nın da cezaevinden çıkmasını ve serbest bırakılmasını istiyoruz, hatta kendisini cezaevinde ziyarete de gittim” diyor.
Madem hem hükümet rahatsız hem de cemaat, peki o zaman bu isimler neden tutuklandı? Bundan bir süre önce bu ve benzeri operasyonları düzenleyen isimlerden biri ile uzun bir sohbet gerçekleştirdim. KCK operasyonlarına bakışındaki derinlik beni şaşırttı; ancak en çok şaşırtan, Büşra Ersanlı ile ilgili yorumu oldu: “Bu tür büyük operasyonlarda onlarca polis çalışır. Hepsi dinlemelere, takiplere konsantredirler, önemli olan ilişkiler ağıdır, örgütün yapısıdır. İnanın, Büşra Ersanlı’yı aldığımızda kim olduğunu tam olarak bilmiyorduk. Tutuklamadan sonra kıyamet kopunca kim olduğunu anladık ancak artık olan olmuştu.”
Böyle bir şey mümkün mü, bu doğru olabilir mi? Emin değilim. Yine de eğer mümkünse ‘cemaat-camia-hareket’in (Yahu şuna tek bir isim bulmanın zamanı gelmedi mi?) yaptığı bu açıklamayı pekâlâ balans ayarı olarak yorumlayabiliriz.
Her kriz yeni bir fırsattır. Zarakolu çıktı, darısı Büşra Ersanlı ve binlerce KCK tutuklusunun başına!

10/04/2012 Murat Belge – Demokrat Haber

İki gazetecinin, Ahmet Şık ile Nedim Şener’in tutuklanması, son derece önemli bir davanın üstüne gölge düşürmüştü. Bir yıl gibi bir süre içeride kaldıktan sonra tahliye oldular. Ama o gölge orada durmaya devam ediyor.
KCK’nın aynı derecede önemli olduğunu söylemeyeceğim. Silivri’de yargılanan, “legalite” dışına çıkmış devlet; öteki Kürtler’in hakları için mücadelesi çerçevesinde kurulmuş bir şey. Doğrudur, eğridir, ama suç işleyen devletle kıyaslanabilir bir nesne değildir. “Demokratik açılım” diye bir girişimin telaffuz edilmesiyle KCK tutuklamalarının yoğunlaşması da bir tuhaf “rastlantı”.
Şimdi burada da, Büşra Ersanlı ile Ragıp Zarakolu’nun tutuklanmaları olayı var. Bu iki tanınmış kişinin tutuklanması, ister istemez, ön plana çıkıyor. Ne olmuş, ne yapmışlar da tutuklanmışlar? Tutuklanmayı gerektirecek bir şey yapmayacaklarını ben şahsen biliyorum, çünkü ikisini de yıllardır tanıyorum…