“Masumiyet karinesi”nin tersten anlaşılmasına ilişkin yayımladığım çok eski tarihli olmayan bir yazıya şöyle başlamışım:
Bugüne kadar bu ülkede “masumiyet karinesi” kavramının tersten anlaşıldığına dair birkaç yazı yayımlamıştım. “Yeni gözaltılar” nedeniyle bu yöndeki kanaatim daha bir kuvvetlendi. Biliyorsunuz, bu karine “medeni” ülkelerin, yani “doğal durum”da yaşamayan dünyanın olmazsa olmazlarından birisidir. Bu dünyanın “a priori”si toplumu oluşturan bireylerin “masum” olduğunun ilanıdır.. Yani “Aksi ispat edilmedikçe herkes masumdur.” Çünkü “medeni” dünya tanımı gereği “masum olmayanlar”ın bir araya geldikleri dünya değildir. İnsanlar birbirlerinin “masum” olduklarını “a priori”, yani peşinen kabul ettikleri için “savaş”ın hakim olduğu “doğal durum”u terk etmiş ve medeni bir hayat tarzını benimsemişlerdir.
11/03/2012 Yeni Şafak Gazetesi – Kürşat Bumin
“Aksi ispat edilmedikçe her insan masumdur” ilkesinin tersinden okunması ise şöyledir: “Aksi ispat edilmedikçe hiç kimse masum değildir.” (!) Tersten okunan bu “ilke” de “doğal durum”un, “savaş”ın düsturudur.
Önceki gün Hazal Özvarış’ın Prof. Büşra Ersanlı ile (yazışma yoluyla) röportajını okurken “Masumiyet karinesinin tersten okunması”nının bir kere daha iyi bir örneği ile karşı karşıya olduğumuzu gördüm.