Hakkındaki Yazılar

22/02/2012 Ömer Şahin – Radikal


5 ciddi hata yaptılar
Özel yetkili savcılarla ilgili hükümetin rahatsız olduğu olayları aynı isim şöyle açıkladı: ”Kanser hastası olan Türkân Saylan’ın evinin aranması, gazeteci Nedim Şener, Ahmet Şık’ın tutuklanması daha da önemlisi henüz yayımlanmamış kitaptan dolayı yayınevi ve gazeteye baskın yapılması, KCK Operasyonları’nda Prof.Dr.Büşra Ersanlı ve Ragıp Zarakolu’nun tutuklanması, Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un tutuklanması ve son olarak da MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve Oslo Süreci’ne katılan MİT’çilerin ifadeye çağrılması”. Hükümet çevrelerinde, Saylan ile Şık-Nedim Şener ve Büşra Ersanlı-Ragıp Zarakolu tutuklamalarının dünyada, İlker Başbuğ ve Hakan Fidan kararlarının da içerde sıkıntı doğurduğu görüşü yüksek sesle dile getiriliyor.
Ankara kulislerinde, özel yetkili mahkeme ve savcıların geleceğine ilişkin farklı senaryolar söyleniyor. Bu sistemin sürekli olmayacağı bilinse de ömrünün ne kadar olacağına ilişkin farklı görüşler var…

17/02/2012 Koray Çalışkan – Radikal


Üniversitelerin, özgür araştırma ve eğitimin önünde ciddi sorunlar var. GİT Türkiye’den Ahmet İnsel’in deyişiyle üniversitenin başına örülmüş bir MGK olan YÖK’ün anti-demokratik üniversite dünyasını kurması ve tamir etmesi en büyük sorun. Üniversite bileşenlerinin iradesini by-pass etmek için tasarlanmış bol yetkili rektörlükler ve atadıkları dekanlar soruşturmalar vasıtasıyla üniversitelerde bir denetim ve disiplin mekanizması kurmuş durumda.
Bu mekanizma keyfi disiplin soruşturmalarıyla öğrencileri sindirmeye çalışıyor. Aynı şekilde bu mekanizmayı sorgulayan, tepeden inmeci YÖK düzenini eleştiren öğretim elemanları da soruşturmalardan nasibini alıyor. Şu anda yüzlerce öğretim elemanı ve öğrenci fikir ve siyasi suç kapsamına giren ya da başka sudan nedenlerle açılan soruşturmalarla baskı görüyor. Durum o kadar vahim ki, GİT toplantısında katılmak dahi bir rektör ya da dekan tarafından soruşturma nedeni olabiliyor. Çünkü üniversitelerde kurulan otoriter mekanizmanın işlemesini kitaptan silah, şiirden terör suçu yaratan siyasi iktidar özendiriyor. Bu nedenle GİT’in kurucularına göre mesele yapısal.
Hayatını barış aktivizmine ve şiddet karşıtlığına adamış akademisyen Prof. Dr. Büşra Ersanlı’nın tutuklanması GİT Türkiye’nin basın bildirisini okuyan Doç. Dr. Zeynep Gambetti’ye göre bardağı taşıran son damla…

17/02/2012 Radikal Gazetesi – Koray Çalışkan

Ersanlı bir kişi mi?
Büşra Ersanlı’nın tutuklanması birbirinden bağımsız olarak iki farklı baskı mekanizmasının artık beraber çalışmaya başladığını en doğrudan gösteren örnek. İlk mekanizma üniversitelerin soruşturmalarla öğrenciler ve öğretim üyeleri üzerinde baskı kurması. İkinci mekanizma savcıların soruşturmalarla ülkedeki siyasi özgürlüğü sınırlandırması. Büşra Ersanlı örneği bu iki mekanizmanın birbirine geçtiğinin göstergesi.
GİT Türkiye olan bitenin artık takipçisi olacak. Kaç öğretim üyesi hangi nedenle soruşturuluyor? Kaç öğrenci soruşturma geçiriyor? Sonuçları ne? Yıllar itibariyle bu ne kadar artıyor? GİT’in yaptığı aslında İnsan Hakları İzleme Komitesi’nin yaptığı gibi bir izleme görevi yapmak.
Mütevazı gibi görünen bir iş. Ama değil. Çünkü ülkenin yaratıcı enerjisinin dinamosu üniversitelerin görülmemiş bir kadrolaşmayla büyük değer ve statü kaybettiği bir dönemden geçerken memleket için atılan bence en hayırlı adımlardan biri. GİT Türkiye’ye ulaşmak isterseniz: http://gitturkiye.com …

30/01/2012 Ahu Özyurt – CNN Türk

Prof. Dr. Büşra Ersanlı ile artık Ka-Der Arkadaşıyız. Pazar günü 8. Olagan Genel Kurulu yapılan Kadın Adayları Destekleme Derneği, KA-DER’de onunla birlikte Danışma Kurulu’na seçilmenin heyecanı ile yazıyorum bunları.
Daha önce tanışmamış olmak ne gam… Cumartesi günü yeniden Genel Başkan seçilen Sayın Çiğdem Aydın bizi biraraya getirdi. Kadın Hakları Avukatı Vildan Yirmibeşoğlu da ondan son haberleri ulaştırdı.
İşte yazıyorum.
Prof. Dr. Ersanlı’yı cezaevinde ziyaret eden Vildan’ın gözlemleri çarpıcı. Prof. Ersanlı’ya saygıdan ayrı bir oda verilmiş ama Kadın Ceza ve Tutukevinde her bir hücrede 26 kadın birarada kalıyor.
Kadın tutuklular arasında dermatolojik ve kulak-burun-boğaz hastalıkları yaygın.
Yemekler klasik sorun. Prof. Ersanlı da içerideki kadınların yeterince protein alamadığın, pilav makarnayı ara ara peynir ve salata ile desteklemeye çalıştıklarını söylemiş.
Ve bir de cezalı konumuz.
AİHM’de defalarca mahkum olmamıza rağmen, bazı kadın tutuklu ve mahkumların (onların da belli ki ayrı bir kategorisi oluşmuş) doktor muayenesine HALA VE İNATLA JANDARMA’NIN DA GİRDİĞİNİ öğreniyoruz Büşra Hoca’dan…

24/01/2012 Radikal Gazetesi – Koray Çalışkan

“Büşra Hoca biraz içerlemiş gibi. Yıllarca emek verdiği üniversitesinin rektörünün bir aramadığını, 30 yıl emek verdiği akademinin durumu kanıksadığını düşünüyor. Böyle söylemedi tabii, insan söylemediklerinden anlıyor.”
Cuma günü Bakırköy Kadın ve Çocuk Tutukevi’ndeydim. Büşra Ersanlı’yı bir ay sonra tekrar görmeye gittim. İlk gittiğimde kimse tanımamıştı. Bu sefer avluya girer girmez üzerimdeki gözleri hissettim. Beraber gittiğim bir tanıdık jandarmadan duymuş: “Gazeteci var, dikkatli olun.”

Tepeden tırnağa arandık yine. Kapalı görüş olduğu halde ziyaretçilerin kalem kâğıt sokmasına izin vermiyorlar. Benimkileri almadılar. Görmezlikten mi geldiler, incelik mi yaptılar bilemiyorum. Girer girmez avluda Atatürk’ün bir vecizesi: “Ey Kahraman Türk kadını! Sen yerlerde sürünmeye değil omuzlar üzerinde yükselmeye layıksın!” Geçen sefer çok uğraşmıştım, ama kısacık bu iki cümle bir türlü aklımda kalmamıştı. Derin ironi bazen insanı sersemletir.

İçeri hızlıca girdik. İçerisi yine pırıl pırıl, hatta sakin. Arandıktan sonra retina okuma bölümüne alındık. Makineye gözlerimi okutmama yardımcı olan cezaevi çalışanı “Geçen yazmışsınız gazetede” dedi. “Beğendiniz mi?” diye sordum. Muzipçe gülümsedi ve başıyla “Evet” dedi…

06/12/2012 Zeynep Oral – Cumhuriyet Gazetesi

Sevgili Okurlar;

2012’nin bu ilk haftasında sizlerle bir mektubu paylaşmak istiyorum: KA-DER’li arkadaşlarının halen hapiste bulunan Prof. Büşra Ersanlı’ya yazdıkları mektup…

Şimdi söz, her satırı üzerine düşünmemiz gereken mektupta:

Sevgili Büşra,
Yeni yılın kutlu ve özgür olsun. Dileriz 2012’de, çok yakın bir günde, Beyoğlu’nda eskiden yaptığımız gibi akşamüstü bir çay içip gündemi kadınca değerlendirebiliriz. Seni, zihin açan öğretici sohbetlerini, esprili dilini özledik.

Nasılsın? Umarız sağlığın iyidir. Gönderdiğimiz kitapları aldığını öğrendik, sevindik. Orada sana geçtik bilgisayarı, daktilo bile verilmemesine ise çok üzüldük. Nazım Hikmet’in bile hapishanedeyken daktilosu vardı. Senden ve düşüncelerinden bu kadar korkulması doğrusu komik. Seninle neredeyse 10 yıldır tanışırız, birlikte dünya kadar çalışma yaptık, hiç birimiz ve çalışmalarımıza katılan kimse senden korkmadı. Yıllarca yetiştirdiğin yüzlerce öğrenci gibi biz kadın hakları savunucuları da seni, bize verdiğin emeği çok sevdik…

06/01/2012 Hasan Cemal – Milliyet Gazetesi

Hapishaneden mektup var!

“Her şeye rağmen insanlığı insan kurdundan korumak için, insan kurdunun ağzını bağlamayı çok isterdim. Eğer bilseydim, bugün de, o çocukluğumdaki gibi güven ve huzur içinde yatacaktım. Belki de umudun melekleri biliyordur, insan kurdunun ağzını bağlamayı…”

Üstünde bir damga: “GÖRÜLDÜ. Ceza İnfaz Kurumu Mektup Okuma Komisyonu.”
Hapishaneden bir mektup.
Büşra Ersanlı’dan.
KCK tutuklusu arkadaşım.
26 Aralık 2011 tarihli mektup Merhaba Hasan diye başlıyor:

12/12/2011 – Aslı Aydıntaşbaş / Milliyet Gazetesi

Türkiye’nin Avrupa’daki destekçilerinden AB Parlamento Komisyon Başkanı Flautre, KCK operasyonunda gözaltına alınan Prof. Ersanlı’yı hapishanede ziyaret etti. Flautre tutuklamaların parlamentonun raporuna yansıyacağını söylüyor.

Hani Avrupa’da ara sıra demeç veren, mühim olduğunu bildiğimiz, ama isimlerini bir türlü tam ezberleyemediğimiz bir dizi siyasetçi var ya?
Helene Flautre onlardan biri değil.
Fransız parlamenter, Türkiye-AB Parlamento Komisyonu Başkanı; yani tanım itibariyle Avrupa Parlamentosu’ndaki işi, gücü “Türkiye meselesi” olan biri. Ankara için kritik bir isim.
Bu yüzden de Fransız vekilin kısa İstanbul gezisinde Cumartesi gününü Boğaz’da lüfer ve kış güneşinin tadını çıkarmak yerine Bakırköy’deki Kadın ve Çocuk Tutukevi’ni ziyaret ederek harcamayı seçmiş olması, başlı başına not edilmesi gereken bir durum.

‘İtibarımı iade etsinler’
Helene Flautre’ın Bakırköy’de ziyaret ettiği, KCK davasından tutuklanan Marmara Üniversitesi profesörü Büşra Ersanlı. Hapishanenin kütüphane sinde gerçekleşen görüşmede, Ersanlı Fransız parlamentere sormuş: “Ben bir akademisyenim. Burada ne işim var?”
Görüşmenin detaylarını, dün doğrudan Flautre’dan dinliyoruz. Ersanlı’nın moralsiz olmadığını, bol bol okuduğunu ve bilgisayarı olmadığı için her gün gelen yığınla mektuba el yazısıyla cevap vermeye çalıştığını anlatıyor.
Ersanlı Avrupalı vekile “yorgun” olmadığını ancak karşı karşıya kaldığım suçlamalardan “utandığını” anlatmış: “Bana itibarımı iade etmelerini istiyorum. Beni ille de PKK’yla ilişkilendirmek istiyorlar. Oysa ben PKK’lı olamam çünkü şiddete karşı biriyim.”

11/12/2011 – Zeynep Oral / Cumhuriyet Gazetesi

Eve gelirsin. Evde postanda bir mektup bulursun. Bakırköy Kadın ve Çocuk Tutukevi’nden. Benim canım “küçük Büşra’dan”, yani Prof. Büşra Ersanlı’dan… Üzeri Adalet Bakanlığı’ndan okundu ve sakıncası yoktur damgalı…
Yutarak okursun, içeriye dair haberleri:
“Yaşça en büyük benim… Çoğunluk 19-25 yaş arası… Mesleki açıdan da bayağı zenginiz: Birkaç emekçi, tekstil, bilgisayar, jimnastik hocası, aynı zamanda güzellik uzmanı, bir matematikçi ve birçok öğrenci: Güzel sanatlardan, biyoloji ve kamu yönetiminden…”
Herkesin ne çok okuduğunu; dil öğrendiklerini, eğitim yaptıklarını, yemeklerin kâh iyi kâh kötü olduğunu; kaloriferin havasını alacak anahtarı bir verseler daha iyi ısınabileceklerini… Ve mektubun sonunda “En çok neyi özlüyorsun?” sorusuna Büşra’nın verdiği yanıtı okursun…
“Hiç düşünmeden ‘Onur’ dedim. Evet en çok onurun, onurumun, onurumuzun iadesini istiyorum. Zaten özgürlük onurla birlikte yaşar. ‘Binlerce profesörden biri’ dediler ya bana, keşke öyle olsaydı. Türkiye’de özgür ve bilimsel araştırmaya çok imkân sağlansaydı da binlercesinden biri olsaydım. Ama gerçek şu ki, iyi yetişmiş, özgür düşünmeye alışmış insan çok az.”
O an, ah işte dersin, aradığım buydu! Ülkemde kimilerinin insanlık onuru yok sayılıyorsa, benimki de çiğneniyor demektir!
Haklısın Büşra, dersin kendi kendine “Özgürlük, onurla birlikte yaşar!”…
İçerde olmak değildir onursuzluk… Adaletsizliğe, haksızlığa, baskıya, zulme göz yummak, yaşananı yok saymak, susmak onursuzluktur. Onursuz insan asla özgür olamaz!
Verdiğin ders için bir kez daha teşekkürler sevgili Büşra!

10/12/2011 Sedat Ergin / Hürriyet Gazetesi

HAK VE ÖZGÜRLÜKLER İÇİN İYİLEŞME GEREKİYOR

Bu olumlu hava, konu iç gelişmelere gelince değişmeye başlıyor. Aslında iç konularda güvenlik güçleri üzerinde sivil otoritenin güçlendirilmesi, yargı reformu, din özgürlüğü gibi alanlarda sağlanan önemli gelişmelerden övgüyle söz edilip, yeni anayasa konusunda atılan ilk adımlardan duyulan memnuniyet ifade edildikten sonra şu görüşlere yer veriliyor:
“Konsey, Türkiye’yi özellikle ifade özgürlüğü alanında olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin durumunu hem mevzuatta hem de uygulamada iyileştirmeye davet eder. Medya özgürlüğü üzerindeki sınırlamalar, yazarlar, gazeteciler, akademisyenler ve insan hakları savunucularını hedef alan çok sayıda dava ve sıkça karşılaşılan internet yasakları, ele alınmayı gerektiren ciddi kaygılar yaratmaktadır”.
Böyle bir bölümün ilk kez bir AB zirvesi metnine girdiği olgusunun altını çizelim. Yazarlara ve gazetecilere ek olarak akademisyen ve insan hakları savunucularına yapılan atıf son dönemde Prof. Büşra Ersanlı ve Ragıp Zarakolu gibi aydınların tutuklanmalarına dönük bir mesaj olarak da okunabilir…