Tutukluluk dönemi

09/08/2012 Milliyet Gazetesi – Aslı Aydıntaşbaş

Bakan Davutoğlu’yla yargı, KCK davası ve Silivri’de yatan Prof. Büşra Ersanlı’yı konuştuk. Davutoğlu, “Bir akademisyen olarak tanıdığım Ersanlı’nın terörist olduğuna inanmıyorum” diyerek hükümet cephesinden gelen en net açıklamayı yaptı.

GİDİŞİMİZ olaylı, dönüşümüz ayrı bir olaylı geçti.
Geçen hafta Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’yla birlikte Suriye’nin Dostları toplantısına katılmak için Paris’e gitmiştik. Gidiş yolunda, bakanın, hükümetin Suriye politikasını eleştiren aydınları Esad rejiminin insanlık suçlarına duyarsız kalmakla suçlayan “Ben rahat uyuyorum. Siz rahat uyuyor musunuz?” sözleri, medyada kıyamet kopardı. Gazetemiz yazarlarından Mehmet Tezkan ve Kadri Gürsel dahil, bakanın sözlerine sert cevap yazanlar da oldu; onu haklı bulanlar da çıktı.

Ama Davutoğlu asıl ses getirecek açıklamasını, dönüş yoluna saklamış. Uçakta sohbet ederken, geziye katılmadan birkaç gün önce Silivri cezaevinde Büşra Ersanlı’yı ziyaret ettiğimi söylüyorum. İki akademisyenin aynı dönemde Boğaziçi’nde olduklarını, yıllardır akademik çalışmalarını kesiştiğini, Ersanlı’ın 28 Şubat’taki duruşu nedeniyle muhafazakar çevrelerde saygı uyandırdığını biliyordum.

08/07/2012 Cumhuriyet Gazetesi – Zeynep Oral

Türkiye’de öğretim ve öğrenim hakkı, tehdit altında. 800 üniversite öğrencisi en korkunç koşullarda sudan nedenlerle hapiste. Bu ahvalde Boğaziçi Üniversitesi’nde bir sahne:

6 bin kişilik mezuniyet töreni… “Mezun oldunuz artık ayağa kalkabilirsiniz” dendiğinde, cüppelerinin içinde gizlice törene getirmiş oldukları dev harfleri çıkarıp “TUTUKLU ÖĞRENCİLERE ÖZGÜRLÜK” yazıyorlar. O an kopan alkış ve çığlık, gözlerde biriken yaşlar nasıl bir demokraside yaşadığımızı ortaya koyuyor.

Sevgili Okurlar, bugün bu köşeyi Boğaziçi Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Doç. Dr. Zeynep Gambetti’ye bırakıyorum…

Böylesi bir sistemin işine yarayacak yüksek öğretim kurumu üniversite değil; toplumsal ve siyasal anlamda dikenli hiçbir konuya bulaşmayan, AR-GE’den ve think-tank’ten öteye gitmeyen, stratejik ve teknolojik bilgi birikimi sağlayan yüksek okuldur. Bu zihniyete göre üniversite, bir sonraki şamarın kimden ve nasıl geleceğini bilemeyen bilgi teknisyenlerinin ürkekçe toplaştığı bir mekâna dönüştürülmelidir. Bilimsel bilgi siyaset ile ilişkilenmemeli, kendine tahsis edilen dar alandan dışarı taşmamalıdır. Burnunu dışarı uzatan yanar! İşte “ileri demokrasi”nin iki Büşra’ya ödettiği bedelin bir anlamı da budur.

07/07/2012 Bianet – Sibel Yerdeniz

Gazeteci arkadaşlarımızı önümüzdeki hafta bu tarihi davaya yakından tanıklık etmek için duruşmayı izlemeye davet ediyorum. Gelin ve iktidarın ”ileri demokrasi” anlayışına ve güç gösterisine yakınen tanıklık edin.

Pazartesi gününden beri Silivri’de İstanbul ‘KCK’ davasını izleyen Irak Dünya Mahkemesi’nden Prof. Dr. Lieven D’Laoter, “Burada yaşananlar skandaldır. Hiçbir hukuk devletinde bunlar yaşanmaz, bunlar ancak totaliter rejimlerde görülecek uygulamalardır,” diyor. Haklı.
Elimde olsa, dünyanın bütün kara mizah ve kurmaca ustalarını bu dava için Türkiye’ye davet ederdim.
2400 sayfalık bir şaheser. İddia makamının hangi halet-i ruhiye içerisinde uykuya yatıp, rüyasında nasıl bu denli fantastik bir dünya yaratabildiğini bütünüyle kavrayamasalar da ‘en olmadık şeyleri anlam bütünlüğü olmadan nasıl kurgularız’ sorusuna çok çarpıcı yanıtlar alabilirler.
Psiko-analistler, sosyal bilimciler, felsefeciler, tarihçiler, gazeteciler de gelsin.
Tek bir sahne, tek bir satır heba olmasın. Dışarıya hoparlörlerle yayın yapılsın. Hepsi kayda geçsin. Ama gelirken kumanyalarını, seyyar tuvaletlerini yanlarında getirsinler. Çünkü bu tür imkânlar yok. İçeride Mehmet Ağar’ı yargılamıyoruz/ağırlamıyoruz sonuçta.
Ama çadır kurulacak alan çok. Burada ileri demokrasinin tarihini yazıyoruz. Kayda geçsin, dünya faydalansın.
İlk gün, avukatların ‘usul yönünden itirazlar’ını dinledik. Tabii ki hepsi reddedildi. “Anaysasaya aykırılık ilkesi ciddi bulunmadığından bu talebin reddine, görevsizlik talebinin reddine, hukuka aykırılık talebinin reddine… bütün taleplerin reddine…”
Gün sonunda, avukatların kararı protesto ederek salonu terk etmeleri sırasında biz izleyiciler de ‘robokop’lar eşliğinde dışarı çıkarıldık.

07/07/2012 Radikal Gazetesi – Koray Çalışkan

İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen 140’ı tutuklu 205 sanıklı davanın dördüncü duruşmasına katılmak için Silivri’deydim. Bu sefer yollar tutulmamış. Ortalık boş. Cezaevinin karşına dayanışma çadırları kurulmuş. Uğrayanlanara karpuz ve çay bedava. Kavrulucu sıcak altında su en büyük ihtiyaç. O karmaşada çevre duyarlılığı da bir yana bırakılmamış. Yanımdaki arkadaşım kapak toplama kutularını gösteriyor. Trakya’da salınan BDP bayraklarının hemen yanında. Duruşma salonu tenhalaşmış. Tutuklulukların moralleri iyi. Arkadaki izleyicilere el sallıyorlar. Prof. Dr. Büşra Ersanli eliyle “iyi” olduğunu söylüyor. Artık küçük Büşra denilen Büşra Beste Önder de gayet moralLi. Dün üniversiteden arkadaşları gelmiş. Birisi “İnek!” diye bağırmış. Hakim de dönüp şöyle bir bakmış. Büşra yine sınıfının en yüksek ortalamalı öğrencisi olmuş. Cezaevinde bile çalışmayı boşlamamış, bütün derslerinden en yüksek notlarla geçmiş. Savcı da dönüp bakmış mıdır bilmiyorum. Bence önüne bakmıştır. Avukatların bölümü de çok tenha. Uzaktan Fikret İlkiz’i görüyorum. Önündeki dosyaları okuyor. Çevresinde çoğu çok genç 10-12 avukat. Dün duruşmada bu genç avukatlar iddianemenin tamamının, yani 2 bin 500 sayfanın hepsinin okunmasını istedi. Bence çok yanlış bir tavır. Mahkeme salonları yargıya yetmiyor. Mahkemenin büyük olasılıkla önümüzdeki cuma ara vermesi gerekecek. Eylül, ekime kadar uzayabilecek bir ara bu. Oysa savcının hazırladığı 130 sayfalık özet iddianamenin okunmasına izin verselerdi, ifadeler hızla alınabilirdi. Cumaya kadar da birçok tutuklu sanığın serbest bırakılması mümkün olurdu. Hâlâ böyle bir imkân var. Gelecek hafta perşembe, avukatların bir bölümü tutuksuz yargılanma talebini iletecek. Ne olacağını kimse bilmiyor.

07/07/2012 Sendika.org – Sibel Yerdeniz (Yalın)

Şimdi Büşra’nın ve onun konumundaki tüm mağdurların kendilerini yalnız hissetmemeye ihtiyacı var. Ben bütün gazeteci arkadaşlarımızı önümüzdeki hafta devam edecek olan duruşmayı yakından izlemeye davet ediyorum.

….

Büşra, 10 Haziran 2012 tarihli Radikal İki’de yayınlanan ‘Ağırlaştırılmış ileri demokratik eza’ başlıklı yazısını “Bu denli büyük bir haksızlığa rağmen bende oluşmayan düşmanlık duygusunun iddianame kanaatlerinde nasıl biriktirilmiş olduğu hâlâ merak konusu!” diye bitiriyordu.

Evet bizim için hâlâ merak konusu. Büyük bir şaşkınlıkla hâlâ merak ediyoruz. Nasıl?

Bu denli husumet ve garezle kaldırılan sözde ‘adalet’ kılıcının başımızın üzerinde nasıl azametle savrulduğunu yakından görmek için orada olmalısınız.

Büşra içeri girdiğinden bu yana yazıyor. Kedileri hakkında yazıyor, kadınlar hakkında yazıyor, kitaplar hakkında yazıyor. Kendisine yapılan haksızlıklar ve iddianame hakkında yazıyor… Kendisine yollanan yüzlerce mektubu mutlaka yanıtlıyor. Ve bütün bunları, ayakta dimdik, onurlu, gülümseyerek ve hiç bir ‘düşmanlık’ beslemeden yapıyor. İçinde zehirli sarmaşıklar büyütmüyor.

Büşra ile bir kez sohbet etmiş, onunla kısacık vakit geçirmiş olan biri bile neden böyle olduğunu anlayacaktır. Büşra öyledir. Ondaki samimiyet ve açık yüreklilik etkileyici bir şeydir. Söyleyeceklerini hiç bir aracıya gerek duymaksızın olduğu gibi söyler ve onun söylediği her şey çok anlaşılırdır. Onun düsturu ‘Herkes için barış ve adalet ve bunu savunabilecek cesaret’ tir. Böylesi bir cesaret ortaya koyan insanların başlarına ne tür adaletsizlikler gelebileceğini bizzat resmediyor olması onda herhangi bir düşmanlık hissi yaratmayacaktır.

05/07/2012 taraf Gazetesi – Hidayet şefkatli Tuksal

Silivri… İstanbul’a çok yakın, güzel bir sayfiye ilçesi. Buraya ilk kez bir kadın buluşması için gitmiştim. İkinci gidişim ise, Büşra Ersanlı’nın da aralarında bulunduğu KCK davasının ilk duruşmasının yapıldığı 2 Temmuz Pazartesi günü oldu. KADER’in çağrısını gördüğümde, ben de mutlaka gitmeliyim dedim ve gittim. Sabah 7’de Taksim’de buluşup, iki otobüsle hareket ettik. Otobüsümüzde, hem KADER’den hem de başka örgütlerden kadınlar vardı. Prof. Binnaz Toprak da milletvekili kimliğiyle aramızdaydı. Yolda arama noktaları ve bu noktalarda durdurulmuş araçlar gördük. Biz herhangi bir engele takılmadan Silivri’ye ulaştık ama mahkeme etrafında alınan “aşırı” güvenlik önlemleri gerçekten komik bir durum arz ediyordu. Komikti, çünkü bu kadar “aşırı” bir tedbir, “güç” duygusundan çok, “acz”i ve “korku”yu ele veriyordu.

Mahkemenin epey uzağında bir yerde kontrolden geçerek ve elimizdeki lolipopları bırakmamız istenerek bu noktadan geçebildik. Mahkeme önüne geldiğimizde, içeri girip giremeyeceğimizi bilmiyorduk. Yaş ortalamamız 50 ve üstüydü, ne oturacak bir yer, ne de acil bir durum için düşünülmüş bir tuvalet vardı. Düşünülen tek şey 300 ana kuzusu askeri, o yaz sıcağında, güneşin altında teçhizatlı bir şekilde yan yana dizmekten ibaretti. Biz onlara acıyarak bakarken, onlar ne hissediyordu bilemiyorum. Zaman geçtikçe mahkeme önü kalabalıklaşmaya başladı. Bu arada BDP’li görevliler geldiler ve ortamı düzenlemeye başladılar. 140’ı tutuklu, 205 sanıklı bir davada, kapıda işlemler için sadece iki görevlinin olması, bu düzenlemeyi daha da önemli kılıyordu.

04/07/2012 Milliyet Gazetesi – Mehveş Evin

Uluslararası PEN Başkan Yardımcısı Eugene Schoulgin, Ragıp Zarakolu ve Büşra Ersanlı’nın da yargılandığı KCK davası için bu yorumu yapıyor:
“Avrupa, Türkiye’de hukukun olmadığını görmeye başladı. KCK davası, bunun en açık örneği. Hukukla alay ediliyor.”
Pazartesi başlayan davanın ertesinde, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti lokalinde düzenlenen basın toplantısındayız. Schoulgin, davayı hem PEN, hem Uluslararası Yayıncılar Birliği adına izlemiş. “Yabancı gözlemciler için bu dava, Türkiye’de terörist sözcüğünün ne kadar yanlış kullanıldığını anlamak için tipik bir örnek” diyor.
Türkiye’de McCarthycilik adına yeni bir dönemin başladığını belirten Schoulgin, özellikle son iki yılda her şeyin hızla kötüleştiğini, toplumun en yapıcı, yaratıcı bireylerinin hayatlarının bu davalarla mahvedildiğine dikkat çekiyor… Ersanlı ve Zarakolu gibi, ülkenin daha modern, olgun, liberal olması için çaba harcayan isimlere teşekkür etmek yerine hapse gönderildiğini de sözlerine ekledi.

03/07/2012 Radikal Gazetesi – Koray Çalışkan

Silivri yolundayız. 140’ı tutuklu, 205 sanıklı ve Prof. Dr. Büşra Ersanlı’nın 40 yılla cezalandırılması istenen davanın ilk duruşmasına gidiyoruz. Arabada yakın bir dostum var. 1982’de mahkemece onanmış cezası olduğu halde, üst mahkemeye temyize gidildiğinden tutuksuz yargılanmış. Ancak üst mahkeme kararı bozmadığı için içeri girmiş. 12 Eylül’ün bile ‘daha adil’ göründüğü günler bunlar.

Mahkemeye otobüsle, minibüsle gelmek isteyenler daha İstanbul’dan engellenmeye başlıyor. Öğleden sonra BDP Avcılar ilçe yönetiminden Ali Ekber Bel yaklaşıp kendini tanıtıyor. Minibüsün bütün evrakını incelemişler. Açık bulamayınca polis doğrudan el koymuş. Başka arabalarla Silivri’ye ulaşmışlar.

Silivri girişinde çevik kuvvet ve jandarma çevirmesi var. Yollar tutulmuş. Arabalar, insanlar üst üste. Yolumuzu değiştirip bir ekin tarlasının yanına park ediyoruz. İki kilometre yürüyoruz. Mahkemeyi bir cezaevinin avlusuna kurmuşlar. Girişi bağımsız diyorlar ama mahkemeye girmek benim için cezaevine girmekten zor oldu.

02/07/2012 T24 – Murat Sabuncu

Avukatlardan biri “yıllarca Kürtlere meşru zeminde siyaset yapın çağrıları yapıldı. Onu yapmak için yola çıktılar. Tutukluyorsunuz” diye konuştu.

Özel Yetkili Mahkemeler sözde kaldırıldı ya… Bir süre sonra “Kürt Memed nöbete” gibi sadece Kürtleri yargılayan mahkemelere dönüşebilir.

Bugün yargılanan kişilerin pek çoğu BDP”de siyaset yapan sivil politikacılardır. Evlerinde yapılan aramada tek bir çakı bile bulunmamıştır. İddianamedeki 220 ithamın çoğu basın bildirisi okumak gibi sivil eylemlerdir. Gelin bunun adını koyalım; Bu davanın adı “post modern parti kapatma davası”dır…

Bu davanın BDP”yi kapatmaya yönelik olduğu fikrine BDP”li yöneticiler de katılıyor. Partinin milletvekillerinden Sabahat Tuncel dava öncesi konuşurken “ucunun kapatma davası” olarak BDP”ye dokunacağını düşündüğünü anlatıyor.

Büşra Ersanlı..Dünyanın yakından tanıdığı akademisyen. O da tutuklular arasında. Herkesin birbirine uzaktan el salladığı anlarda görüyorum. BDP siyaset akademisinde ders verme, bilimsel notları ve telefon konuşmalarından başka hiçbir delil yok hakkında. Ama aylardır tutuklu.

01/07/2012 Zaman Gazetesi – Joost Lagendijk

Geçen hafta Amerika’nın en prestijli dış politika dergisi Foreign Affairs’in internet sitesinde Türkiye ile ilgili önemli bir makale yayımlandı. Doktora adayı Michael J. Koplow ve Dışilişkiler Konseyi’nin etkili isimlerinden Steven A. Cook tarafından kaleme alınan bu kısa yazı, ‘Türk Paradoksu’ başlığını taşıyor ve Türkiye hakkındaki tartışmaya önemli katkıda bulunuyor.

Zira ABD ve Avrupa’daki bilgili Türkiye gözlemcileri arasında giderek yayılan bir görüş birliğini yansıtıyor. Türkiye’nin her eleştirenin sonunda hapsi boyladığı bir polis devletine dönüştüğüne dair son aylarda çok sayıda Amerikan ve Avrupa medya organında çıkan güvenilmez ve yanlış yönlendirici yayınlardan söz etmiyorum burada. Cook, Türkiye’deki gelişmeleri çok uzun zamandır takip ediyor ve bölgeyle ilgili bazen provoke edici olsa da genelde dengeli yazılarıyla tanınıyor. Son makalesi, bir çarpıcı çekim değil, bilakis uzun süreli gözlemlere ve Türkiye’nin anti demokratik geçmişini aşma çabalarına yönelik net sempatiye dayanıyor…