Tutukluluk dönemi

22/05/2012 Radikal Gazetesi – Koray Çalışkan

Ersanlı: 204 gün, çok iddia, 0 kanıt
GIT Türkiye yani Türkiye’de Araştırma ve Öğretim Özgürlüğü Uluslararası Çalışma Grubu, Büşra Ersanlı hakkında bir bildiri yayımladı. Dile kolay, Büşra Hoca bugün itibariyle 204 gündür tutuklu. Tutukluluğu soruşturmaya hiçbir şey katmıyor. Yani aslında bir akademisyen, siyasi duruşu nedeniyle cezalandırılıyor. GIT Türkiye bildiriyor:
Prof. Dr. Büşra Ersanlı 200 gündür tutukevinde!
Özgün akademik çalışmalarını ve yasal siyasal faaliyetlerini, yasadışı bir eylemlilik ve şiddetle ilişkilendirmek suretiyle Prof. Dr. Büşra Ersanlı’nın akademik ve politik kimliğini itibarsızlaştırmaya çalışan ve hukuk adına hukuk dışılığı meşrulaştıran siyaset kültürünü ifşa etmek üzere, Prof. Dr. Büşra Ersanlı’nın 200 gündür tutukevinde bulunduğunu hatırlatıyoruz.
Prof. Dr. Büşra Ersanlı’nın, geniş bir yelpazeye yayılan akademik yetkinliğini, en temel vatandaşlık hakkı olan siyasal katılım hakkını kullanarak Türkiye siyasetinin can yakıcı sorunlarından olan Kürt meselesinin çözümüne katkıda bulunmak üzere vakfetmesinin şiddetle ilişkilendirilmesi ve hukuken cezalandırılmasına yönelik bu girişim, akademik ve siyasal özgürlüklere yönelik tehditlerin en vahimidir.
Prof. Dr. Büşra Ersanlı’nın maruz kaldığı haksızlığın en kısa sürede sona ermesi, akademik ve siyasal özgürlükler için verdiğimiz mücadelenin en önemli hedefi olmaya devam edecektir.
GIT Türkiye

21/05/2012 Radikal Gazetesi – Ezgi Başaran

Diğer yazarlardan ‘Dersim hikâyeleri’ isteyip bir küratör gibi birbirine ekleyen Murathan Mungan “Türkiye’nin bilinçdışı artık halının altına gizli gerçekleri kaldıramıyor” diyor. Mungan, Türkiye için söylediği “Neresinden tutayım” sözünü ise bir kitapla açmaya hazırlanıyor.

Kürt siyasi hareketiyle ilgili bilinciniz bugün neye dönüştü? Örneğin KCK tutuklamalarından sonra BDP Siyaset Akademisi’nde ders verme zorunluluğunu niye hissettiniz?
Asıl sorun başkalarının niye hissetmediği olmalı bence. Ragıp Zarakolu, Büşra Ersanlı olayı benim için bir eşikti. Nitekim aynı nedenle gidip TÜYAP Kitap Fuarı’nda Ragıp Zarakolu’nun yerine nöbet tuttum. ınsanların hapishanelerde neler çektiğine bakılırsa, benim yaptığım ne ki? Bugün toplumsal mutabakatı sağlamada benim için önemli iki ölçü var: ılki, ortak değerler, ilkelerdir. Bazı şeylerin ‘bana göre’si, ‘sana göre’si, ‘o durumda’sı, ‘şu durumda’sı yoktur. ıkincisi de; bireysel ahlak ve özgürlük anlayışının tanınmasıdır. Günümüzde her şey satılık ve her şey aşağıya çekiliyor: Ahlak, adalet, vicdan, ilke. Bireysel ahlakı olmayanların siyasi ya da dini inancının gözümde bir değeri yoktur. Bildiğiniz gibi Türkiye’de aşağı çekilmeyen tek şey seçim barajı. Sistemi baraj kapakları ile hapishane duvarları ayakta tutuyor. …

20/05/2012 Bianet – Melek Ulugay

Büşra Ersanlı öğrencilerine ders vermek, makalelerini yazmak, sempozyumlara bildiri sunmak yerine çamaşır ipi geriyor. Büşra çamaşır ipi germekten yüksünmez. Çok germişliği vardır.

Bugün Prof. Büşra Ersanlı hapiste 200. gününü doldurdu. Bir yılı tamamlaması için geriye 160 gün kaldı.
Türkiye’deki binlerce profesörden biri 200 gün hapiste kalmışsa ne olmuş? Binlerce insanın hapiste olması gibi bu da normal bir durum.
Ülkemizde insanlar doğar, büyür ve hapse girerler. Son zamanlarda büyümeden de giriyorlar. Hapise girmeyenler ise hapishane kapılarında sevdiklerini ve yakınlarını görebilmek için her türlü zahmete katlanırlar…

10/05/2012 Milliyet Gazetesi

KCK tutuklusu Prof. Büşra Ersanlı hapiste altı ayını doldurdu. Türk aydını ve otosansürle ilgili olarak bana yazdığı mektubunda, “Özerkliğin demokratik olanı ile olmayanını merak edip araştırmaya başladım. Ve tüm ilgili kavramlarıyla birlikte gözaltına alındım” diyor.

…..

Sana bir Pazar günü yazdım.
Kahvaltıda domates, yeşil biber, peynir ve zeytin vardı.
Şimdi koğuş arkadaşlarım voleybol oynuyor. Kurutulmuş çay taneleri ve sebzelerden elde edilen yapraklar boş peynir kutularında, haftaya çiçekleniriz.
Sevgi ve selamlar,
Büşra Ersanlı,
Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu.

27/04/2012 Bianet – Büşra Ersanlı

Yozlaşmanın zirve noktaya varışı aslında bildik cephe çarpışmaları ve sahnelerine “gerçek” kahramanlıklara (!) varamıyor. Çünkü Şvayk karakteri başlı başına insani kaçış. Düşman ile dostu hep karıştıran ve karıştırmaktan insaniyet çıkaran Şvayk bu.

Mizah sivri muhalefet yaratabiliyor kuvvetli ise… Yaklaşık 700 sayfa olan bu iki ciltlik roman tam bir kara mizah ve çok başarılı bir savaş aleyhtarı manifesto gibi…
İnsan çok dinlediği (Celal’den) bir romanı zor okuyor. Sadece çok dinlemiş olmak da değil sebep. Konu savaş ve savaşa yatkınlık olunca zorunlu olarak “kadınsız” olan bu kitabı hızla okumak kolay olmadı.
Ancak çevirisi, deyimleriyle, argosuyla, açıklayıcı dipnotlarıyla mükemmel. Sanki Türkçe yazılmış. İsimler ve askeri papaz ayinleri dışında insan kendini ülkede sanıyor.

Masanın çevresinde üç konuk, üç ziyaretçi… Üç İsveç milletvekili: Desiree Pethrus Hıristiyan Demokrat Parti’den. Yıllarca partisinin kadın kolları başkanlığını yapmış, halen AB ilişkilerinde sözcü ve etkin rol oynamakta… Amineh Kakabaveh İsveç Sol Parti’den. Kökeni İranlı Kürt. Sol Parti’den milletvekili seçilmeden önce de kendini insan haklarına adamış bir eylemci… Jan Lindholm İsveç’in Yeşiller Partisi’nden…

Geliş nedenleri, demokrasimizle ilgili bilgi edinmek, son zamanlarda dış basında yer alan tüm o eleştirel yazıların gerçek olup olmadığını anlamak.
15/04/2012 Cumhuriyet Gazetesi

Biri onlara artık “demokraside” değil, Başbakan’ın deyişiyle “ileri demokraside” yaşadığımızı hatırlatınca, neredeyse küçük dillerini yutacaklardı!

11/04/2012 Radikal Gazetesi – Cüneyt Özdemir

Gelin görün ki konuştuğum cemaate yakın isim bunu bir ‘jest’ olarak görmüyor. Hatta konuştuğum aynı isim “Büşra Ersanlı’nın da cezaevinden çıkmasını ve serbest bırakılmasını istiyoruz, hatta kendisini cezaevinde ziyarete de gittim” diyor.
Madem hem hükümet rahatsız hem de cemaat, peki o zaman bu isimler neden tutuklandı? Bundan bir süre önce bu ve benzeri operasyonları düzenleyen isimlerden biri ile uzun bir sohbet gerçekleştirdim. KCK operasyonlarına bakışındaki derinlik beni şaşırttı; ancak en çok şaşırtan, Büşra Ersanlı ile ilgili yorumu oldu: “Bu tür büyük operasyonlarda onlarca polis çalışır. Hepsi dinlemelere, takiplere konsantredirler, önemli olan ilişkiler ağıdır, örgütün yapısıdır. İnanın, Büşra Ersanlı’yı aldığımızda kim olduğunu tam olarak bilmiyorduk. Tutuklamadan sonra kıyamet kopunca kim olduğunu anladık ancak artık olan olmuştu.”
Böyle bir şey mümkün mü, bu doğru olabilir mi? Emin değilim. Yine de eğer mümkünse ‘cemaat-camia-hareket’in (Yahu şuna tek bir isim bulmanın zamanı gelmedi mi?) yaptığı bu açıklamayı pekâlâ balans ayarı olarak yorumlayabiliriz.
Her kriz yeni bir fırsattır. Zarakolu çıktı, darısı Büşra Ersanlı ve binlerce KCK tutuklusunun başına!

10/04/2012 Murat Belge – Demokrat Haber

İki gazetecinin, Ahmet Şık ile Nedim Şener’in tutuklanması, son derece önemli bir davanın üstüne gölge düşürmüştü. Bir yıl gibi bir süre içeride kaldıktan sonra tahliye oldular. Ama o gölge orada durmaya devam ediyor.
KCK’nın aynı derecede önemli olduğunu söylemeyeceğim. Silivri’de yargılanan, “legalite” dışına çıkmış devlet; öteki Kürtler’in hakları için mücadelesi çerçevesinde kurulmuş bir şey. Doğrudur, eğridir, ama suç işleyen devletle kıyaslanabilir bir nesne değildir. “Demokratik açılım” diye bir girişimin telaffuz edilmesiyle KCK tutuklamalarının yoğunlaşması da bir tuhaf “rastlantı”.
Şimdi burada da, Büşra Ersanlı ile Ragıp Zarakolu’nun tutuklanmaları olayı var. Bu iki tanınmış kişinin tutuklanması, ister istemez, ön plana çıkıyor. Ne olmuş, ne yapmışlar da tutuklanmışlar? Tutuklanmayı gerektirecek bir şey yapmayacaklarını ben şahsen biliyorum, çünkü ikisini de yıllardır tanıyorum…

29/12/2012 Ali Bulaç – Zaman Gazetesi

Özgür Gündem gazetesine bir aylık kapatma cezası verildi.

Kararın açıklandığı gün beni Dicle Haber Ajansı’ndan arayıp kapatmayla ilgili görüşlerimi sorduklarında bu kararın yanlış olduğunu, sadece ifade özgürlüğünü kısıtlamakla kalmayıp Kürt sorununa çözüm bulmanın en önemli mecrası olan toplumsal/kamusal müzakereye de zarar verdiğini söyledim. Bu görüşümü, katıldığım televizyon programlarında da dile getirdim.

Giderek daha geniş toplumsal kesimlerin rahatsızlık duymaya başladığı bir sürece giriyoruz. Eleştiri okları ister istemez hükümete yöneliyor. Tabii ki hükümet savcılara emir veriyor değildir. Savcılar önlerine gelen doneleri mevcut mevzuat açısından test ettiklerinde soruşturma açıyorlar, hakimler de savcıların iddialarını ciddi bulunca dava süreci başlamış olur.

Burada kim kusurlu belli değil gibi. Ortada mevzuat var ve söz konusu mevzuatın en can yakanı hiç şüphesiz Terörle Mücadele Kanunu’dur (TMK). Bu kanun gerçekten çoğu zaman haksız yere can yakıyor, zira hayatta eline silah almamış bir insanı yoruma göre kolayca “terörle ve terör örgütü”yle ilişkilendirmek mümkün. Ragıp Zarakolu, Büşra Ersanlı, Turan Özlü, Doğan Yurdakul gibi isimler “terör örgütüne üye olmak” suçuyla tutuklu bulunuyorlar. Hüküm giymiş olanlar içinde aynı suçtan yargılananlar olduğu gibi bizzat eylemlere katılanlar da var.

Tabii ki tutuklu ve hükümlülerin tümünü tanımıyoruz, savcıların da iddianamelerini ciddiye almak lazım. Ama objektif olarak ve dışarıdan baktığımda Zarakolu ve özellikle Büşra Ersanlı’nın “terör örgütüne üyelik” suçlamasıyla “terörist” sınıfına dahil edilmeleri bana büyük bir haksızlık geliyor. Yine Abdullah Öcalan’ın avukatlarının bir anda “terör örgütüne üye olmak” suçlamasıyla tutuklanmaları öyle garip bir şey. Yıllarca devlet görevlilerinin gözetiminde İmralı’da müvekkilleriyle görüşen, her görüşmeleri kayıt ve zapt altına alınan avukatların -havanın değişmesiyle- bir anda “terör örgütüne üye oldukları”nın keşfedilmesi hiç mantıklı değil…